İsrail ne kadar çok öldürürse, Batı onu o kadar mağdur gösteriyor.

İsrail ne kadar çok öldürürse, Batı onu o kadar mağdur gösteriyor.

İsrail’in İran’a Yönelik Hava Saldırıları ve Batı’nın Tepkisi: Gerçekler ve Algılar

Cuma sabahı erken saatlerde, İsrail, İran topraklarına yönelik ön provokasyon içermeyen hava saldırıları düzenledi. Bu saldırılar, İsfahan ve Tahran yakınlarındaki hedefleri hedef aldı. Öldürülenler arasında bilim insanları, üst düzey hükümet yetkilileri ve kadınlar ile çocuklar dahil sivil halk yer alıyor.

Ancak, saatler içinde Batılı liderler ve medya kuruluşları, İsrail’in saldırganlığını "önleyici" bir savunma olarak nitelendirdi. ABD yetkilileri, İsrail’in "yakın" bir İran tehdidini bertaraf etmek amacıyla hareket ettiğini iddia ederken, Senato Çoğunluk Lideri John Thune, saldırıların "İran saldırganlığına" karşı koymak ve Amerikalıları korumak için gerekli olduğunu savundu.

Bölgedeki devam eden saldırganlığına rağmen, İsrail’in şiddet dolu ve avcı bir devlet olarak, 1948’de yerleşimci-sömürgeci devletin kurulmasından önce Batı’da kurban olarak tasvir edilmesi yaygın bir algı oldu. Daha fazla toprak ve insanı fethettikçe, Batı, İsrail’i kurban olarak daha ısrarcı bir şekilde tanımlamaya devam etti.

Tarihsel Bağlam

1936 yılında, Siyonist yerleşimcilere ve Britanya işgaline karşı Filistin’de patlak veren Büyük Filistin İsyanı’nın birkaç ay ardından, Polonyalı Siyonist lider David Ben-Gurion, Siyonistlerin Filistin’i fethetme şekillerini şöyle açıkladı:

  • "Biz Arap değiliz ve başkaları bizi farklı bir standartla değerlendiriyor… Savaş araçlarımız, Arapların araçlarından farklıdır ve yalnızca bizim araçlarımız zaferimizi garanti edebilir. Gücümüz savunmadadır… ve bu güç, İngiltere ve dünya, kendimizi savunuyor olduğumuzu bildiğinde siyasi bir zafer kazandıracaktır."

1948’de, bu Siyonist strateji doğrultusunda, Batılı anlatı, Filistinlileri katleden ve onları kendi topraklarından atan Siyonistleri, yalnızca yerli nüfusun saldırılarından kendilerini savunan zavallı kurbanlar olarak gösterdi.

Batı’nın Yönlendirilmiş Algısı

1967’deki savaş, İsrail’in Batı’da dokunulmaz, aziz bir kurban statüsüne yükselmesine yol açtı. Batılı Hristiyanlar ve Yahudiler arasında destekçileri arttı; Araplar ve Filistinliler, İsrail’in zalimlerine dönüşen zalim olarak algılandı. Bu aşırı anti-Arabik düşmanlık, Edward Said gibi entelektüellerin politikleşmesine neden oldu.

AYRICA OKUYUN  İsrail'in Gazze'ye Saldırısında 400'den Fazla Filistinli Öldü

İsrail’in toprak fetihleri, kahramanlık savunması olarak kutlanırken, bu durum Batı’nın algısında kurban ve saldırganın tersine döndürülmesine yol açtı.

Savaş ve İşgaller

1948 ile 1967 yılları arasında, İsrail yaklaşık 500 Filistin köyünü yok etti ve bunların yerine Yahudi kolonileri inşa etti. Bu durum Batı’da "mucize" olarak yüceltildi: Holokost sonrası bir Yahudi devletinin kurulması, yerli Filistinlilerin nefret dolu direnişine rağmen.

Tarihsel belgeler, İsrail’in toprak genişletme stratejisini ve bu süreçteki Batılı destekleri ortaya koymaktadır. 1967’deki savaş sonrasında, Batı, İsrail’i sadece bir "kurban" olarak değil, aynı zamanda "savunan" bir güç olarak tasvir etmeye devam etti.

Sonuç

İsrail’in İran’a yönelik son hava saldırıları, Batı’nın bu ülkeye karşı olan tutumunu ve algısını bir kez daha gözler önüne serdi. Batı, İsrail’i sürekli bir kurban olarak tanımlarken, gerçeklerin üzerini örtmeyi sürdürüyor. Okuyucularımızı, bu konudaki düşüncelerini paylaşmaya veya ilgili makaleleri okumaya davet ediyoruz.

Daha fazla bilgi için Middle East Eye ve Al Jazeera gibi kaynakları ziyaret edebilirsiniz.

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir