Batı’nın İran’daki rejim değişikliği başarısız olacak
ABD’nin İran’a Yönelik Askeri Hareketleri ve Bölgedeki Etkileri
22 Haziran’da ABD’nin İran’ın üç nükleer tesisine düzenlediği saldırılar, birçok kişinin uzun zamandır korktuğu bir durumu başlattı: ABD’nin, İsrail’in İran’a karşı artan saldırganlığına doğrudan müdahil olması. Bu olay, Orta Doğu’daki jeopolitik dengeleri etkileyen ciddi bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Başkan Donald Trump, bu saldırıların sınırlı olduğunu ve yönetiminin rejim değişikliği peşinde olmadığını savunsa da, bölgenin tarihi başka bir hikaye anlatıyor. ABD, geçmişte Irak’ta yanıltıcı istihbaratlar yoluyla Orta Doğu çatışmalarına çekilmiştir ve şimdi benzer bir durum İran’da yaşanıyor. Bu bağlamda, İran’ın "kalıcı sonuçlar" uyarısı, ABD’nin buradaki müdahalesinin sonlanmayacağını ve İsrail’in uzun süredir hedeflediği İslam Cumhuriyeti’nin çöküşüyle sonuçlanma riskini artırdığını gösteriyor.
Saldırıların Sonuçları ve Bölgedeki Gerginlik
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail’in askeri eylemlerinin, İran’ın Suprme Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in görevden alınmasına yol açabileceğini ima etti. ABD, niyetlerini kamuoyuna yalanlayabilir, ancak tarihsel olarak, sıklıkla İsrail’in stratejik hedeflerini desteklemiş ve İran ile doğrudan askeri angajmana girmiştir.
- 23 Haziran’da İran, ABD tesislerine karşı "sembolik" füze saldırıları düzenledi. Bu saldırılar, ABD’nin al-Udeid Hava Üssü ve Irak’taki başka yerleri hedef aldı.
Akademisyenler, İran’da rejim değişikliği arayışının tehlikeli ve kötü bilgilendirilmiş bir stratejiye dayandığını uzun zamandır vurguluyor. Ancak, eğer çatışma daha da derinleşirse, Washington’un "nihai çözüm" olarak adlandırılan bir hedefe yönelme fırsatını değerlendirebileceği düşünülebilir: Bölgesel istikrar adına rejimin kaldırılması.
Rejim Değişikliği: Gerçekten İstikrar mı Sağlayacak?
Trump, Pazartesi akşamı İran ile ateşkes ilan etti; ancak bu durum, gerilimlerin çözülmediğini ve saldırıların arkasındaki daha geniş stratejinin değişmediğini gösteriyor. İsrailli ve ABD’li yasama organları arasında, İran’da rejim değişikliğinin bölgeye istikrar getireceği yönünde bir varsayım hâkimdir. Ancak Vali Nasr gibi akademisyenler, bunun tehlikeli bir strateji olduğunu belirtiyor.
Bu noktada, sıklıkla göz ardı edilen derin bir soru ortaya çıkıyor: Rejim değişikliği gerçekten İslam Cumhuriyeti’ni sürdüren ideolojik sistemi söküp atar mı?
İdeolojik Süreklilik
Khamenei’nin görevden alınmasıyla İran’daki siyasi ve ideolojik sistemin çözüleceği varsayımı büyük bir yanılgıdır. İran devriminin ideolojik temeli, İslam Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan vilayet-i fakih kavramıyla derin bir şekilde iç içe geçmiş durumdadır.
Bu kavram, on ikinci Şii İmamı Muhammed el-Mahdi’nin kaybolduğu dönemde, yüksek yargıçlara koruyuculuk yetkisi tanır. 1979 devrimi, bu fikri siyasi alana taşıyarak toplumu derinden etkilemiştir.
- Bir sonraki liderin, büyük ihtimalle Qom Medresesi’nden çıkacağı düşünülmektedir. Bu medrese, Khomeini’nin görüşünü ve vilayet-i fakih yorumunu yaymaya devam etmektedir.
Yani, Khamenei’nin kaldırılması sistemin değişmesini sağlamayacaktır. İran rejiminin ideolojik temeli, tek bir liderle sınırlı değildir; bu yapı, İran Şii İslamı’na kurumsal olarak yerleşmiş durumdadır ve devrimci doktrini yeniden üretmeye devam edecektir.
Küresel Ağ ve Soft Power
İran’ın küresel yumuşak gücü genellikle göz ardı edilmektedir. İran, diasporik topluluklar açısından benzersiz bir şekilde transnasyonel ideolojik sadakat oluşturma yeteneğine sahiptir. 1979 devriminin etkisi, yalnızca İran sınırlarıyla sınırlı kalmamış, dünya genelinde özellikle Şii Müslüman toplulukları üzerinde derin bir etki bırakmıştır.
- İran’daki ideolojik bağlılık, Pakistan, Lübnan, Hindistan ve Irak gibi yerlerdeki Şii toplulukları arasında da sürmektedir. Bu durum, İran’ı diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerden ayırmaktadır.
Eğer rejim dışsal bir güçle devrilirse, bu ideolojik destek büyük olasılıkla derinleşecektir. Dışarıdan dayatılan bir değişim, Şii toplulukları tarafından büyük bir red ile karşılanacaktır.
Sonuç
İran toplumu içinde ciddi şikayetler bulunmaktadır; ekonomik zorluklar, siyasi baskılar ve sivil özgürlüklerdeki kısıtlamalar geniş bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Ancak, dışsal olarak dayatılan rejim değişikliklerinin Orta Doğu’da asla başarılı olmadığını unutmamak gerekir. İran’da benzeri bir durum yaşanması olasılığı düşüktür.
Gerçek soru, İran’ın sisteminin dış baskılara dayanıp dayanamayacağı değil, ABD ve müttefiklerinin, kendi bölgesel çıkarlarını tehlikeye atarak bile, İsrail’in gündemini ne kadar öncelikle sürdürecekleridir.
Bu makale hakkında düşüncelerinizi veya ilginizi çeken diğer konular hakkında okuyabileceğiniz makaleleri yorumlarda paylaşmanızı bekliyoruz.